Kayıtlar

EKLENTİ

 Düşünüyorum ve üzerinden ne kadar zaman geçti hatırlayamıyorum. Oysa herkes bilir ki; insan unutamayacağı bir çerçevenin içinde katmerlenmiş bir karedir. Ve buna rağmen bile ferasetim yokluğu-nu idrak etmeye yetmez. Göğsümde çınlar belli belirsiz bir saat. Akrep yelkovanı asla yakalayamaz.      Diri tuttuğumu zannettiğim şeyleri kırık kanatlarımdan aşağı düşürmektir sanki marifetim. Öyleyse ve vaktiyle gördüklerim bir sanrı değilse 'ben hangi elin avucunun içinde uyumuşum?' sorusu zihnimi zonklatır? Neden fırtınasız gökyüzünde savrulup duran kuşlardan bir farkım olmadı, diye sorarım be defa. Ne bir dala yuvalabildim ne de kendi bucaksız yurdumda yer edinebilir diye kendime hayıflanırım.       Durup bir es alırım ve oldum olası kendi sorularımın cevabını kendim verişimin yankısını sorgularım. Kendi gecemi aydınlatamazken kör bir ışıkla; 'İnsan, gecede kendini bulandır.' der bir ses. Bunu duyar, sarsılırım.         Duyduğum ve d...

KimliksizKelimelerBiriktirdim

Tüm renklerim senin renklerinle boyandı. Sonra bulamadım başka bir ışık başka bir karanlık. Elimi yakan tutamadığım elleri gönlümde kucakladım. Sevgim ve hitabım yerine ulaşmadan kapı eşiğinde kaldı. Bu bir bekleyemeyişin ahdi oldu.

BazıYangınlarKorOlmuyor

   Şu evrende neden var kılındım bilmiyorum. Yangın yerine atılan bir bardak su gibiydim ben hep. Ne ateşi ne de kendimi serin kılmaya takatim yokken; ferahlık beklenen her yerde var oluyordum. Lakin varlığım mekanla suret bulmuyordu. Mekanın aidiyetine sadık, ruhunaysa uzaktım. Daim yurdum olacak olanaysa müptela bir hasretlik taşıyorum bağrımda.       İçimden bir ses yüksek bir haykırışı ekort ediyordu sonra: "kapanmayan kapı ardı gibidir bazı yollar" , "işte, sen, bu yüzden var kılındın."      Gitmek ve varmak aynı kapıya çıkmıyordu. Bu gerçeği giden de, kalan da, karşılayan da çok iyi biliyordu. Fakat yine de herkes kendi hikayesini tamamlamak zorundaydı. Kimi zaman insan bir başkasının yolculuğuna dahil oluyordu ama yol ayrımları varış noktasını değiştiriyordu. Nasıl ki; her ışık geceyi aydınlatamıyorsa insan da kendine makul bir rehber olamıyordu.

ISSIZ SESSİZLİĞİM

    Buğulanmış bir cama yazamamak kasveti vardı üzerimde. Bir bardak suyu içip de son yudumu bırakmak israfı gibi ağırlaştı içimde; her baktığım, gördüğüm, idrak ettiğim gerçek. Her yüzleşme bir kaçışa kapı aralıyordu ömrümün yaprak dökümünde. Yürümek bile ilerlemek anlamına gelmiyor gibiydi. Yerimde sayıyordum.     Bulutlara bakıp da uçsuz bucaksızlığı hissetmemek mümkün değil, demişti bir ses. Kendi iç sesimde karşılık bulamadı bu berrak sesleniş çünkü bana göre geceyi de gündüzü de aydınlatan tek bir Ay'ın ışıltısıydı. Sessizlik zamanlarında zihin daha gürültülüdür ya hani benimse; hüznüm, daima kendimden önce yürüyordu.      

ENDİŞENİN YATIŞTIRICISI; GÜVENDİR

    Gökyüzü sisli puslu değildi o gün. Ama içine anlamlandıramadığı bir kasvet oturmuştu. Aklında lime lime olmuş düşünceleri yokmuşcasına, korkular biriktiriyordu o'na dair. Ulaşılamaz uzaklıkta olmasalar da karşı karşıya durdukları yerde siyah bir duvar set çekiyordu aralarına. İnsan; ulaştığının galibi, ulaşamadığının mağlubu değildi oysa.       Adımları sekteye uğradı, içinde cümleler devrilirken. İnsan dedi, bazen yaklaşır, bazen yakınlaşır bazense içinde öğütürdü tüm olmamışlıkları. Besbelli bir çatışmaydı bu; geleceğin, geçmişten alacağı vardı.       Çerçevenin dışına taşan loş duygularla cebeleşiyordu. Aidiyetin bulunmadığı fotoğraflarda,  niçin figüranlık yaptığını düşündü. İçinden taşan bu sorunun cevabının kendinde saklı olduğunu düşünse de etrafındaki herkes, o, gerçek yanıtı ona verebilecek olanı bekliyordu.

MÜTEKABİL BİR SERZENİŞ

    Gökyüzü sisli puslu. Ay belli belirsiz. Işık inanca muhtaç. Baharın içinde şen olmak varken mevsimsiz erbainler yaşamamalı, diyorum. İnsaflı bir dokunuş bekliyorum ilkbahar rüzgârlarından. Esenliği yalnız kendi ruhumda demlendirmek vicdansızca bir istek olur, biliyorum. Ben zaten iğneyi değil kendime hep çuvaldızı batırıyorum. Büyüklü küçüklü hiçbir sevinci kendimde oturtamıyorum. En usta terzinin ellerinde bile biçim verilemeyen bir beden gibi taşıyorum kazançlarımı.       Kıdrelerin içinde uzun susuşlarımın susuzluğunu kesecek bakır bir kase arıyorum. Aradığım şey aradığım yerde değilse şayet; ben hangi biçimsiz kaderi ırgalıyorum.        Kabullerin ve redlerin ortasında askıda kalmış vaziyetteyim. Süddeden geçersem eğer ufkun ötesini görebileceğimi biliyorum.  Beni tam bu eşikte bekleten tüm sebeplerin sonuca dönüştüğü yerde, beni o muğlak zeminden atlatacak olanı hazırolda bekliyorum.

EZGİYİ ARAMAK

  Sesleri dinlemeye koyuldu, bazı sesleri dinleyeyazdı; sonra tüm sesleri dinledi. Gözü, gönlü, kulağı hep o ıssız ritmi aramaktaydı. Hangi melodi de can bulacağını elbet  biliyordu. Bilmediği şey ise o tınıyı hangi teslimiyetsiz vakitte yakalayabileceğiydi.       İnsan, kendi kendisinin ezgisidir, dedi, ilerledi usulca. Yolculuğunun imsak vakti evresinde olduğunu sezdi. Varışa yaklaştıkça tahammülsüzleşen bir kıvrıma kulaç attı bu örtük evrede.      Sesler kimi çoğalıp kimi azalıyordu zihninde. Tamamlanacak sandığı yolun bitişi kendi varamayışının ispatı oluverdi. Oyluk bir ağaç kavuğundan akan berrak su gibi olmayı diledi. Bu dünyada bir insan olarak var olmak dışında her türlü varoluşa talipti...