Kayıtlar

İÇİMDEKİ MEVSİM

    İklimler içimi ısıtmıyor artık, ve inan soğutmuyor da. Suretlerime düşman oluryorken gökyüzüne dost buluyorum kendimi.     Boş bardaklarımı hep kendim dolduruyorum. Yardım için el uzatan herkesi usulca azlediyorum yanı başımdan. Aslında ben en çok boşluğu değil fazlalığı hazmedemiyorum.     Baktığım pencereler geniş ve aydınlıkken atlamam gereken sert yükseltiler bana gözdağı veriyor. Böylelikle hata yapma lüksümü en başta eliyorum.      "Tüm iklimlerim sende konaklar." diye haykırmak isterken, "Ruhun acı çektiği yerde konaklar, insan." diyiveriyorum. Ama biliyorum sesimin aksi de yankısı da sensin. Ruhum ruhuna tüm mevsimlerde aşina. Ve ben emin olmanın verdiği huzurun koynunda konaklıyorum.     İklimlerden çok bahsediyordum ya hani, yine de 'ben' en çok sonbahara yakışıyorum.

BoşluğumYokluk'BoşluğunSoğuk

   Bir gecenin yaprak kırıntısına tutundum yine. Ruhumun acı çektiği yerde konakladım. Misafiri olduğum yerlerde yerleşmeye zorlandım. İzlediği ve gizlediği her şeyin ardındadır tüm hikayeler. Ben acımın yeryüzünde demlendiği yerleri işgale koyuldum.     Evler ve yollar insana çok şey öğretir lisanımda. Bu yüzden suretimi her gece başka bir limanda buldum. Tutunulabilecek tüm dalları gökyüzüne bağladım. Kanatları olmayan bir kuşun varışına yol buldum.       Tüm zamanların ortasında filizlendi soluk ruhum. Ve ben yine -dönüp dolaşıp- gecenin kalbinde ritmimi buldum.

KIYIDAKİ GÖLGE

Bütün ihtimalleri tüketmek kendi ikliminde. Sözleri tüketmek, karşılıksız bakışlarda. Geleceği tüketmek, kesişimsiz yollarda. Birleştiren iplerin düğümünü atamamak. Bir adım yaklaşıp on adım uzaklaşmak korkarak.  Her gecenin sabahını değil, her günün akşamını beklemek. Ömrü ömre ekleyememek.  İnsanın özüne katışıksız eklendiği hamurlarda yoğrulmamak. Beklentisiz sevgilerle harmanlanmak. Noktayı hiç koyamamak, virgülle bağlayamamak. Tüm mümkünsüzlüklerin kıyısından göğe bakmak.

EKLENTİ

 Düşünüyorum ve üzerinden ne kadar zaman geçti hatırlayamıyorum. Oysa herkes bilir ki; insan unutamayacağı bir çerçevenin içinde katmerlenmiş bir karedir. Ve buna rağmen bile ferasetim yokluğu-nu idrak etmeye yetmez. Göğsümde çınlar belli belirsiz bir saat. Akrep yelkovanı asla yakalayamaz.      Diri tuttuğumu zannettiğim şeyleri kırık kanatlarımdan aşağı düşürmektir sanki marifetim. Öyleyse ve vaktiyle gördüklerim bir sanrı değilse 'ben hangi elin avucunun içinde uyumuşum?' sorusu zihnimi zonklatır? Neden fırtınasız gökyüzünde savrulup duran kuşlardan bir farkım olmadı, diye sorarım be defa. Ne bir dala yuvalabildim ne de kendi bucaksız yurdumda yer edinebilir diye kendime hayıflanırım.       Durup bir es alırım ve oldum olası kendi sorularımın cevabını kendim verişimin yankısını sorgularım. Kendi gecemi aydınlatamazken kör bir ışıkla; 'İnsan, gecede kendini bulandır.' der bir ses. Bunu duyar, sarsılırım.         Duyduğum ve d...

KimliksizKelimelerBiriktirdim

Tüm renklerim senin renklerinle boyandı. Sonra bulamadım başka bir ışık başka bir karanlık. Elimi yakan tutamadığım elleri gönlümde kucakladım. Sevgim ve hitabım yerine ulaşmadan kapı eşiğinde kaldı. Bu bir bekleyemeyişin ahdi oldu.

BazıYangınlarKorOlmuyor

   Şu evrende neden var kılındım bilmiyorum. Yangın yerine atılan bir bardak su gibiydim ben hep. Ne ateşi ne de kendimi serin kılmaya takatim yokken; ferahlık beklenen her yerde var oluyordum. Lakin varlığım mekanla suret bulmuyordu. Mekanın aidiyetine sadık, ruhunaysa uzaktım. Daim yurdum olacak olanaysa müptela bir hasretlik taşıyorum bağrımda.       İçimden bir ses yüksek bir haykırışı ekort ediyordu sonra: "kapanmayan kapı ardı gibidir bazı yollar" , "işte, sen, bu yüzden var kılındın."      Gitmek ve varmak aynı kapıya çıkmıyordu. Bu gerçeği giden de, kalan da, karşılayan da çok iyi biliyordu. Fakat yine de herkes kendi hikayesini tamamlamak zorundaydı. Kimi zaman insan bir başkasının yolculuğuna dahil oluyordu ama yol ayrımları varış noktasını değiştiriyordu. Nasıl ki; her ışık geceyi aydınlatamıyorsa insan da kendine makul bir rehber olamıyordu.

ISSIZ SESSİZLİĞİM

    Buğulanmış bir cama yazamamak kasveti vardı üzerimde. Bir bardak suyu içip de son yudumu bırakmak israfı gibi ağırlaştı içimde; her baktığım, gördüğüm, idrak ettiğim gerçek. Her yüzleşme bir kaçışa kapı aralıyordu ömrümün yaprak dökümünde. Yürümek bile ilerlemek anlamına gelmiyor gibiydi. Yerimde sayıyordum.     Bulutlara bakıp da uçsuz bucaksızlığı hissetmemek mümkün değil, demişti bir ses. Kendi iç sesimde karşılık bulamadı bu berrak sesleniş çünkü bana göre geceyi de gündüzü de aydınlatan tek bir Ay'ın ışıltısıydı. Sessizlik zamanlarında zihin daha gürültülüdür ya hani benimse; hüznüm, daima kendimden önce yürüyordu.