GİDİL[E]MEYEN
Kendini zamanın aksına kurban etmişlerdendi. Aksiyonlara değil dinginliklere ihtiyacı vardı. Akışın dışına çıkmayı hiçbir zaman sevmedi. Rutinlerden şikayeti şükrüne haksızlık olarak görürdü. Varoluşsal sorgulamalar yapmadı hiç; inancından, inandığından şüpheye düşmedi. Çağlar ötesindeki sosyal düzenin değişim ve adaptasyonuna inandı. Yakın nesiller arasında bile kuşak farklılıkların uç noktalara çıktığı zamanlarda, insan ve toplumun birbirlerine göre revize edilmesi gerekliliğini önemsedi. Birbirinden alakasız olguların kıyas edilmesinden ise hep rahatsızlık duydu.
Düşünce; insanı, hem ileri hem geriye götüren tek gerçeklikti ona göre. Bu yüzden ruhen, bedenen, fikren ve zikren yapılan yolculuklarda buldu kendini. Çıktığı her sefer hem gidişli hem dönüşlü değildi. Bazen varamayışlar son durak oluyordu.
İnsan, insana gelemeyendir, dedi usulca. İşiten de olmadı. Yol aldıkça neticelenen berraklıklar diledi. Derinleştirdikçe anlamı gün yüzüne çıkan mevzulara şimdilik bir virgül koydu. Devamı getirecek olan kim ise noktayı o koyar, dedi. Güneşe selam durdu, bekleyişe geçti.